Mega köyümüz Istanbul’un yagmura teslim oldugu bir cuma akşamı daha…
Kabataş Deniz otobusu iskelesinin önünde sabırla beni Nisantası’na götürecek bir taksi bekliyorum.
Taksi Duraginda yazmaya basladigimdan beri her taksiye binmeden once “iyi bir sofor ciksin da yazacak orjinal bir seyler olsun. ” diye gecirdigim paranoya arap kizini bile camdan kaciracak sekilde yagan yagmurla birlikte yerini “kendini bir an once bir taksiye at ve hayatini kurtar” icgudusune birakiyor. Birkac metre ilerdeki Inonu Stadyumunda oynanan maci ve cuma aksami is donus trafigini de dusundugumde, bir taksi bulmak icin boyle siradan bir icgudunun yeterli olmadigini guzel bir sekilde islanaraktan anliyorum.
Sulu bir bekleyisin ardindan bos bir taksi gorunuyor ufukta… bu sefer on koltuktayim…
Ama yazacak muhabbet olsun diye degil, sadece can halinin verdigi telasla arka kapiya bile uzanamadan on koltuga atiyorum kendimi.
Yagmurun verdigi salakliktan kurtulmam birkac dakikami aldiktan sonra icinde oldugum araca ve soforume alici gozlerle bakmaya basliyorum. Aman tanrim…
Herhalde Allah yagmur altinda cektigim eziyeti yukarlardan gormus ve beni biraz olsun neselendirmek icin bu taksiyi gondermisti.
Icersini aydinlatan fosforlu mor bir floresan, sag ve sol olmak uzere herbir gunesligin uzerine gecirilmis bes adet tesbih, dikiz aynasinin altinda sallanan bir CD, ve son olarakta vitesin uzerinde, uc parmak kalinliginda, borda mavi, tesbihle-bileklik arasi adini bilmedigim bir aksesuar.
Ama hepsinden onemlisi butun bu aksesuarlari tamamlayan yagmura ragmen sonuna kadar acilmis bir sofor cami ve camdan sarkan, uzerinde de bilekten duser bir sekilde, hafif avuc icine dogru kayan gumus bir saat olan soforumun eli. Bu sahte gumus saatin bilek ve avuc ici arasindaki kisa mesafede mumkun oldugu kadar cok sayida kayisinin acip, kapatma sonucunda citlatilarak asagiya dogru kaydirilmasi ve bu arada elin de camdan sarkiyor olmasi vazgecilmez bir Istanbul taksi soforu raconudur. Hatta ve hatta Istanbul’da bu hareketi yapamayana taksi plakasi bile vermezler desek yeridir.
Iste tum bu isaretlere guvenerekten taksi soforumun Taksi Duraginda agirlamaya layik, orjinal bir kisilik oldugunu dusunuyorum ve bu sessiz adami bir sekilde harekete gecirmeye calisiyorum. Nereden bir konu acabilecegimi dusunurken ilerleyisimizdeki bir gariplik bana yardimci oluyor. Sofor Bey her trafik tikandiginda kontagi kapatiyor. Evet muhabette burdan girmeliyim diyerekten:
– Benzinimiz az sanirim?
– Evet
– Benzin de amma zamlandi.
– Evet
Buradan muhabette girememistik, sadece iki tane asabisinden bir “evet”. Bir deneme daha:
– Trafik neden boyle yahu? Bir yagmurdan olur mu bu kadar? Mac falan mi var?
– Evet, Istanbul Spor’un maci var.
– Kimle?
– Bilmiyorum.
Anlalmisti bu cinnet trafikte sinirleri yeterince gerilmis olan soforumu bir turlu istedigim sekilde konusturamayacaktim. Yine de moralimi bozmuyorum. Cunku boyle bir ic dekorasyonu becermis bir taksi soforu sessiz kalamazdi, eminim birazdan dokecekti incilerini. Sabirla bekleyismin sonunda inecegim yere yaklastigim sirada:
– Abi burdan saga mi?
– Evet
Evet, butun yol boyunca sadece bir tek “Abi, burdan saga mi? “. Fonda calan Baris Manco’nun “domates, biber, patlican” sarkisi esliginde “Abi, burdan saga mi?”
Ondan cok sey bekledigim dort tekerlekli kahramanim beni hayal kirikligina ugratiyor ve fonda calan muzik beni anidan cocukluguma goturuyor. Cocuklugumun ilk dort tekerlekli kahramani Michael Knight ( David Hasselhof ) ve onun konusan Trans-am’i KIT ( Knight Rider ) geliyor aklima.
O cocuk aklimla ne kadar da inaniyordum KIT’in konusabildigine, ucabildigine, butun kotu adamlari yakalayabildigine. Ta ki Baris Manco TRT’deki bir program icin Moda’daki sicak evinden kalkip Amerika’daki Universal Studiolari’ni ziyaret edip KIT’in siradan bir araba oldugunu ve onu birilerinin seslendirdigini anlatana kadar….
Evet iste iki tane dort tekerlekli kahramanim ve Turk muziginin duayeni Baris Manco.
sevgiler sana Baris Abi……..
domates, biber, patlican……….
ANIL SUREN
Türkiye Gazetesi